Açık Mektup: Ebeveynlerini Kaybeden Herkese

Ebeveynlerimiz ölmez. Evet, ayrılırlar. Evet, yanımızda olmazlar. Ancak ölmezler. Tıpkı gerçek aşkın ölmemesi gibi.

Hepimiz yaşamımızda bu iki günü bekleriz ve bunlar hakkında düşünmemeye çalışsak da er ya da geç gelirler. Annenizin gittiği gün. Babanızın gittiği gün. Özellikle “ölüm” kelimesini kullanmıyorum. Çünkü ebeveynlerimiz asla ölmez. Evet, ayrılırlar. Evet, yanımızda olmazlar. Ancak ölmezler. Tıpkı gerçek aşkın ölmemesi gibi.

Kalbimizde oluşan boşluk halen var olmaya devam eder ve bundan kaçış yoktur. Zamanla acı hafiflemeye başlayacaktır ama asla tamamen kaybolmaz. Onunla yaşamayı öğreneceksiniz. Zalimsizce kahkaha atmak, hayatın tadını çıkarmak bu boşlukla yaşamanız gerektiği anlamına gelir. İşte bu bizim hayatımız. Aramızdan ayrılan ebeveynlerimizin en çok isteyeceği şey, yaşadığımızı bilmek, başardığımızı bilmek, bu dünyada onların uzantısı olduğumuzu bilmek olacaktır. Böylece bu dünyada bulunmaları boşuna olmazdı.

Ebeveyn kaybı, yaşamın en zor sınavlarından biridir. Onlarla tartışmış olsanız da, üniversite için yuvadan ayrılmış olsanız da bu durumu kolaylaştırmaz. Ebeveynleriyle çok vakit geçiren ya da her gün telefonla konuşan kişilerin duyduğu acıyla aynıdır. Çünkü hayatımızın ilk gününden itibaren bizimle olan kişileri kaybetmiş oluruz, onlardan bir tohumdan güzel bir bebek olmamıza yardım eden kişiyi. Bunu kabul etmek, serbest bırakmak çok zordur.

Sizin ebeveynleriniz, bu dünyada gördüğünüz ilk insanlardır. Size konuşmayı, yürümeyi, kaşık tutmayı, okumayı, yazmayı öğrettiler… Bugün olduğunuz kişi olmanızda onların etkisi büyüktür.

Ebeveynleriniz kutsal varlıklar değillerdi. Ama sizin ya da diğer tüm insanlar gibi.

Ama ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştılar, hayatı sizin için konforlu hale getirmek, bu dünyada hayatta kalmayı, mücadele etmeyi ve değerli insanlar olmayı öğretmek için. Her zaman doğru yapıp yapmadıkları başka bir meseledir ama bir şeyden emin olabiliriz: sizin için canlarını vermeye hazırdılar. Bir saniye bile tereddüt etmeden. Hiçbir şeyden pişman olmadan ve yüzlerinde bir gülümsemeyle.

Sizin için hasta oldular ve savaştılar, bugüne kadar kimsenin yapmadığı gibi. İnançlarınız ne olursa olsun, Tanrı’ya inanıp inanmadığınız ya da inanmadığınız bir gerçektir: Artık onlar bu dünyada olmadığında, fiziksel olarak sizinle olamazlar. Hayatlarının çoğunu sizin için geçirmiş biri nihayet özgürdür. Her şeyden. Ve bizim için savaştıkları bu mücadeleden de…

Hayatımızın böyle olması acı vericidir: Ailelerimizle, sevdiklerimizle vedalaşmak zorundayız. Kendilerinin evrenin merkezi olduğumuz kişilerle. Ama kimse bundan kaçamayacak. Ve bu acıyı son damlasına kadar içmelisiniz. Hatta size daha iyi geldiğinde bile, acı zaman zaman geri döner. Tesadüfen sokakta duyduğunuz bir favori şarkıyla, dolaptaki babanızın eski gözlükleriyle, annenizin sevdiği fincanla…

Ve en acısı – tatil günleri, özellikle misafirliğe gidilebilecek bir yerin olmadığını fark ettiğinizde. Aile toplantılarını, bazen yorucu veya sıkıcı olan aile toplantılarını özlediğinizde anladığınız gün. Bunu yapmak zorundasınız – onlar olmadan yaşamayı öğrenmelisiniz. Üzüntü ve keder hayatınızı karartmasın, hayatınızı onların istediği gibi mutlu yaşayın.

Anneniz veya babanız, yıllarca gözyaşlarınızı dökmenizi ve onların gidişinden sonra yaşamaktan zevk almamanızı istemezdi. Hayatınızda büyük bir anlam taşımış olan kişi, tamamen başka bir şey isteyecektir: her gün yeni ve güzel şeyler keşfederek yaşamaya devam etmenizi. Çünkü onun bu dünyadaki yaşam amacı – çocuğunun mutlu olmasıydı. Bu yüzden onu hayal kırıklığına uğratmamalısınız.

Hayatın her anının ve her yeni gün doğumunun tadını çıkarın. Annenizin veya babanızın artık yanınızda olmamasına rağmen, hala sizinle olduklarını unutmayın. Bunu paralel evrenler, ruhunuzda parlak bir anı ile veya başka bir şekilde adlandırsanız da, özleri aynı – ebeveynleriniz her zaman sizinle. Onları göremeyebilirsiniz, onları duyamayabilirsiniz, ama varlıklarını her zaman hissedebilirsiniz.

Acınızı tek başınıza yaşamayın. Aile üyelerinizle paylaşın. Düşünün, siz yalnız değilsiniz, bu acı ve hüzünü yaşayan tek kişi değilsiniz. Tatlı anıları hatırlayın, birbirinizden destek arayın. Bu çok yardımcı olur. İlk bakışta olduğundan daha fazla.

Arkadaşlarınızla, iş arkadaşlarınızla bu konuyu konuşun. Hepimiz er ya da geç böyle bir deneyim yaşayacağız ve birisiyle paylaştığınızda ne kadar iyi hissettirdiğine şaşıracaksınız. Hayat böyle: Zor zamanlardan geçiyoruz ve başkalarından gelen destek oldukça önemlidir.

Bu dünyada geçirdiğimiz zaman çok kısadır, ve giden kişilerin yaşamlarını sürdürebilmenin tek yolu – onları kalbimizde taşımaktır. Çocuklarınıza, torunlarınıza anlatın. Aile kutlamalarında ve etkinliklerinde onları hatırlayın.

Bazen, sadece elinizden uzanmış gibi yanınızdaymış gibi hissedersiniz. Bu hayatın paradoksudur: Biz gittiğimizde bile kalıyoruz. Hafızada. Kalplerde. Ruhlarda. Eğer ölenleri her zaman hatırlar ve anlatırsanız – onlar sonsuza kadar yaşayacaklar.

Kayıptan sonraki ilk zamanlarda gözyaşlarınızın asla kurumayacakmış gibi gelir ve kalbinizdeki yara iyileşmeyecekmiş gibi hissedersiniz. Bu acının sizi dibe çekmesine ve güneşi engellemesine izin vermeyin. Gözyaşlarınızı silin, pencereye bakın – hayat devam ediyor.

Anneniz veya babanız kesinlikle gözyaşı döktüğünüzü ve hayatın tadını çıkarmadığınızı görmek istemezdi. Onlar – sizin yaşam kaynağınızdır, neşenizdir. Sizi dünyaya, siz dünyayı daha iyi bir hale getiresiniz, mutlu olasınız diye getirdiler. Onları hayal kırıklığına uğratmamalısınız.

Sevinin, gülün, bu yaşamın tadını çıkarın. Ebeveynleriniz, nerede olurlarsa olsunlar, bunu hissediyorlar. Siz de hissediyorsunuz, değil mi?