Kocam sekizinci ayımdayken başka birine gitti. Bir yıl sonra bana dönmek için yalvardı

Bir kızımız olacaktı.
Onun için bir isim belirlemiştik, ultrason çıktısı buzdolabının üzerindeydi ve minicik çoraplar çekmecede özenle katlanmıştı. Her şey kitapta yazıldığı gibi ilerliyordu: ev, aşk, bir mucizeyi beklemek. Ta ki bir gün karşımda oturup şunları söyleyene kadar:

— Başkasına aşık oldum.

O zaman yavaşça kaşığı kupama bıraktım. Bağırmadım. Kim olduğunu sormadım. Sadece şunu sordum:

— Gidiyor musun?

O ise başını salladı. Utangaç bir şekilde. Sanki kirli bir gömlek için özür diler gibi, ihanet için değil.

Üç gün sonra eşyalarını topladı. Bir hafta sonra ne muayene için hastanede vardı ne de sancılar başladığında haber verilecek kişiler listesinde.

Tek başıma doğurdum.

Bu zordu. Fiziksel olarak, manevi olarak, ruhen. Ama Lia’yı ilk kez kendime bastırdığım an her şey değişti. Artık yalnız değildim. Bir amacım vardı. Her saniye bana ihtiyacı olan bir insan vardı. Ve kendime bir söz verdim: Gözyaşlarımı görmeyecek. Sadece gücümü.

Bir yıl geçti. Yalnız geceler. Küçük zaferler. İlk adımlar. Kartpostalsız kutlamalar. Dayandım.

Sonra o yazdı.

Önce kısaca:
«Görüşebilir miyiz? Konuşmamız gereken bir şey var».

Kabul ettim. Onun için değil, kendim için. Ona artık korkusuz, umutsuz, yeniden şekillenmiş bir durumdan gözlerinin içine bakabilmek için.

Aynı yerde, her şeyi mahvettiği o yerde karşımda oturuyordu.

— Hata yaptım, — dedi. — Yeni bir şeyler bulduğumu sandım, ama aslında her şeyi kaybettim. O gitti. Ben… senin gücüne hazır değildim. Kolaylık istiyordum. Ama şimdi anlıyorum ki, hiç kimse beni senin sevdiğin gibi sevmedi. Geri dön.

Ona baktım ve birdenbire inanılmaz bir sükunet hissettim.

— Ben ayrılmadım. Sen ayrıldın. Ve şimdi geri dönemem. Çünkü ben olmam gereken yerdeyim. Kızımızla. Senin gibi önemli anlarda terk edenler için yer olmayan bir hayatta.

Başını eğdi. Ben ise ceketimi düzeltip, gerçekten beni bekleyen eve — eve yürüdüm.

Siz, en savunmasız anınızda sizi terk eden birini affedip geri alabilir miydiniz? Yoksa aşkın imkansız hale geldiği sınırlar var mıdır?