Kayınvalidem 5 yaşındaki oğlumun tüm oyuncaklarını «eğitim amaçlı» olarak attı. Ben de sinirlendim ve ona bir ders verdim

Anne olduğunda içinde bir şeyler değişir. Daha önce omuz silkerek geçtiğin şeylerde tehdit hissetmeye başlarsın. Koruyucu, zırh, kalkan olursun. Ve birisi — kazara bile olsa, en iyi niyetlerle bile olsa — çocuğuna zarar verdiğinde, bunu kalbine saplanmış bir darbe olarak hissedersin.

Kayınvalidemle hiçbir zaman çatışma içinde olmadım. Maria ile aramızda gerilimli ama kibar bir ilişkimiz vardı. O — eski okuldan, katı, disiplinli, her şeyin «kurallara göre» olması gerektiğine inanan bir kadın. Ben — daha yumuşak, daha özgür, bazen kaotik ama çok ilgili bir anneyim. Oğlum Oliver, hassas bir çocuk, canlı hayal gücüne sahip ve onlarca sevdiği oyuncakla kendi dünyasının bir parçası.

Bir keresinde eşimle birlikte hafta sonu için dışarı çıktık — çocuğu büyükanneleriyle bırakma şansı nadiren bulduğumuz bir zaman. Maria kabul etti ama iç çekerek:
— Umarım onu tamamen şımartmazsın.

Onun sadece endişelendiğini düşündüm.

Döndüğümüzde, hemen bir şeylerin ters gittiğini hissettim. Oliver odanın bir köşesinde sessizce oturuyordu. Etrafta tek bir oyuncak yoktu. Ne bir araba, ne bir peluş ayı, ne de bir hafta boyunca uğraştığı oyuncak yapı seti. Sadece boş bir raf ve yalnız bir yastık.

Yanına oturdum:

— Oli, oyuncakların nerede?

O fısıldadı:

— Büyükanne dedi ki ben bencilim. Her şey olmadan yaşamayı öğrenmem gerektiğini söyledi. Ve… attı.

Donakaldım.

Sonra yavaşça, çok yavaşça kalktım ve mutfağa gittim.

— Maria, bu bir yanlış anlaşılma olduğunu söyle bana. Çocuğumun hayatıyla ilgili HER ŞEYİ atmadığını.

— Oyuncaklar onu zayıf yapıyor. Hayatta her şeyin kolayca verilmediğini anlamalı. Ona mantığı öğretmeye çalıştım. Bu bir eğitim adımıydı.

Ona inanamayarak baktım. Öfkelenmedim — başta sadece uyuşukluk vardı. Sonra öfke dalgası geldi.

— Hakkın yoktu. Bu senin çocuğun değil. Senin yöntemin değil. Sen bir eğitimci değilsin. Bir psikolog değilsin. Oğlumun neyi sevip neyi kaybedeceğine karar verecek kişi sen değilsin. Sen — bir büyükanneydin. Veya öyleydin.

O parladı:

— Abartıyorsun. Sonuçta sadece oyuncaklar!

— Onun için — bu bir dünyaydı. Ve sen onu attın.

Bağırmadım. Kapıyı çarpmadım. Sadece kutuları aldım. Ertesi gün Oliver’a yeni oyuncaklar aldım. Acıma değil — ilke olarak. Birlikte her birini seçtik. Ona yetişkinlerin bazen hata yaptığını açıkladım. Hatta yaşlı ve sesi daha gür olanlar bile.

Sonra Maria’ya bir mektup gönderdim.

«Çocuğun kişisel alanına saygı gösteremediğin sürece yanında olmaya hazır değilsin. Evimiz, kırmak için değil, özenle yetiştirmek için bir yerdir. Farkı anlayana kadar iletişimi sınırlayacağız. Aile gerçekten önemliyse, yöntemlerini gözden geçirme gücünü kendinde bulacağını umuyorum».

O yanıt vermedi. Bir hafta. Sonra iki hafta. Bir ay sonra bir kutu gönderdi — içinde, attığıyla aynı olan peluş bir ayı vardı.

Oliver onu açtı, bana baktı:

— Bu yeni bir arkadaş mı?

— Belki. Ama bu sefer kararı sen ver — onu tutup tutmamak.

O, oyuncak ayıyı sıkıca sarıldı ve başını salladı.

Yetişkinlerin başkalarının çocuklarını kendi kurallarıyla “yetiştirebileceğini” düşünüyor musunuz? Yoksa ebeveynliğin aile içinde bile net sınırları olmalı mı?