Annem kız kardeşimin çocuklarına bakıyordu ama benimkilerle ilgilenmeyi reddetti. O zaman tüm gerçeği anladım

Her zaman ailemizde her şeyin adil olduğunu düşündüm. Kardeşimle — sanki aynı ağacın iki dalı gibiyiz. Farklıyız, ama aynı kökten geliyoruz. Klara benden üç yaş büyüktü ve anne her zaman şöyle derdi: «Siz ikisi de benim kızlarımsınız». Ama çocukluğumdan beri aramızdaki farkı hissediyordum. Dramatik değil. Sadece… bir ton farkı. Klara’ya — daha çok güvenilir, daha çok affedilirdi. Ben «kendi başına başa çıkabilecek olan» olmaya alıştım.

Klara’nın ilk çocuğu olduğunda, annem hemen onun yanına taşındı. Yardım etti, bebeğiyle yürüyüşe çıktı, çorbalar pişirdi, küçük zıbınları sevgiyle ütüledi, daha önce fark etmediğim bir şefkatle. İki yıl sonra Klara’nın ikinci oğlu oldu — ve annem daha uzun süre kaldı. Kıskanmadım. Gerçekten. Ben düşündüm: «Sıra bana geldiğinde, o yanımda olacak».

Kızım doğduğunda, fazla bir şey istemedim. Sadece bir saat parkta dolaşmak, duş alırken onu kucağımda tutmak, yorgun olduğumda yanımda olmasını. Bir keresinde açıkça söyledim:

— Anne, Cuma günü Ameliya ile biraz vakit geçirebilir misin? Önemli bir toplantım var, ihtiyacım var…

O keserek:

— Artık eskisi gibi değilim. Zorlanıyorum. Sırtım ağrıyor ve sinirlerim aynı değil. Özür dilerim ama başa çıkamam.

Ben başımı salladım. Anladım. Kabul ettim. Ama içimde bir şeyler kırıldı. Bu öfke değildi — bir boşluktu. Beklentilerle gerçekliğin uyuşmamasıydı. Çocuk parkında Klara ile geçirdiği günleri, gece bebek için kalktığını, onu fitbol topunda sallarken kahkahalarla güldüğünü hatırladım.

O zaman hiçbir şey söylemedim. Ama aynı gece, Ameliya bana bir kedi yavrusu gibi uyurken, Klara’ya yazdım:

— Hiç annenin seni daha çok sevdiğini hissettin mi?

Klara hızlı yanıtladı.
«Bunu her zaman biliyordum. Sadece yüksek sesle söylememeye çalışıyordum. Senin bilmemen daha iyi diye düşünmüştüm».

Ve bu itirafta kin yoktu. Sadece yorgunluk vardı.

Bir hafta sonra annemle konuştum. Sakin bir şekilde.

— Çok şey istemiyorum. Ama anlamam önemli — neden Klara’ya kendini tamamen verirken, bana sadece artıklarını veriyorsun?

O gözlerini yere dikti.

— Bilmiyorum… Klara her zaman daha zayıf görünüyordu. Sen ise güçlü. Bağımsız. Sana onun kadar ihtiyacım olmadığını düşündüm.

— Ama ihtiyacım vardı. Sadece bağırmadım.

Anne kelimeler bulamadı. Sadece şunu söyledi:
— Özür dilerim, yanlış seçim yaptıysam.

O zamandan beri çok şey değişti. Ondan alamayacağı şeyleri beklemeyi bıraktım. İlişkilerimiz daha basit, daha sakin oldu. İllüzyonsuz. Ama dürüst.

Ve kendime söz verdim, Ameliya büyüdüğünde, onun yanında zayıf olduğu için değil. Çünkü sevgi — bir değerlendirme, bir denge, bir tazminat değil. Bir seçim. Serbest. Bilinçli.

Siz hiç ailenizde birini diğerinden daha çok sevdiklerini hissettiniz mi? Ne yapardınız — kabullenir miydiniz yoksa bunu yüksek sesle söyler miydiniz?