Kızı 18 yaş gününde ev istedi, ama hediye yerine hayat dersi aldı
Karla doğduğunda, Sofi kendine bir söz vermişti: Onun için her şeyi yapacaktı, şartsız şurtsuz. Anne baba olmadan tek başına büyüttü kızını; baba doğumdan hemen sonra gerçeklerle yüzleşemeyip ortadan kaybolmuştu. Sofi bir hemşire olarak çalıştı, gece vardiyaları alıyordu, hafta sonları ek işler yapıyordu. Hepsi Karla için.
Hepsi Karla için. Hiç şikayet etmedi. Ev her zaman sıcak, vanilya losyonu ve taze pişmiş ekmek kokardı. Karla akıllı, parlak ama inatçı bir kız olarak büyüdü. Küçüklüğünden beri ne istediğini bilir ve onu nasıl elde edeceğini öğrenmişti.
Sofi ona en iyisini sunmaya çalıştı: özel okul, dil kursları, sınıfla birlikte Fransa seyahatleri, dersler için bir laptop, hatta Karla’nın 16. yaş gününde hayalini kurduğu wakeboard. Sofi kızını şımarttığının farkındaydı. Ama başka türlü yapamazdı.
Ve işte o gün geldi çattı, Karla on sekiz yaşına bastı. Sabah mutfağa indiğinde her şeyin çoktan kararlaştırılmış olduğu bir ifadeyle:
— Anne, biliyorsun ne istediğimi. Bir ev istiyorum. Küçük olsun, merkezde olması şart değil. Sen bunun için biriktirdin, o hesabı gördüm. Her zaman “her şeyi senin için yapıyorum” diyordun.
Sofi elindeki kahve fincanıyla donakaldı.
— Ciddi misin? Sadece büyüdüğün için sana bir ev mi vermemi istiyorsun?
Karla omuz silkerek:
— Senin de dediğin gibi, bu yaşta annen zaten evlenmişti. Ben bağımsız olmak istiyorum. Kendi alanıma ihtiyacım var. Sen de benim bir erkekle aynı çatı altında yaşamamı istemiyorsun, değil mi?
O an Sofi’nin içinde bir şeyler yer değiştirdi. Kızına uzun uzun baktı, sanki onu ilk kez gerçekten görüyor gibiydi. Bir kız çocuğunu değil, kendinden emin, fazlasıyla kendine güvenen… ve gerçek hayata tamamen hazırlıksız bir insanı gördü.
Akşam üzeri “evi görmeye” gittiler. Karla çok mutluydu. Sofi nereye gittiklerini söylemedi. Varış yerleri, şehir dışında, düzgün bir tuğla bina idi. Girişte “Kadınlar İçin Yurt” tabelası asılıydı. İçerisi, basit mobilyaları olan küçük bir oda ve kattaki ortak mutfaktan ibaretti.
— Bu bir şaka mı? — Karla kapıda dururken gözlerini kısarak sordu.
— Hayır, — Sofi sakin bir şekilde cevap verdi. — Bu benim hediyem. Burada üç ay kalacaksın. Bir yatağın, duşun, bir buzdolabın ve bir işin olacak — yerel kafede, her şeyi ayarladım. Bunu yetişkin hayatı pratiği olarak düşün.
— Delirdin.
— Belki de. Ama bir ev mi istiyorsun? Önce ne demek olduğunu anlamaya çalış – tek başına yaşamak, kira ödemek, çamaşırhanede sıra beklemek, paranı hesap etmek. Ev sadece duvarlar değil. Bu bir sorumluluk. Sadece istediğin için sana her şeyi vermek istemiyorum. Kendin almayı öğrenmeni istiyorum.
Karla bir hafta boyunca onunla konuşmadı. Ama kaldı. Çalıştı. Ağladı. Arkadaşlarına şikayet etti. Ama sonra bir şeyler değişti. Kendi yemeğini yapmaya başladı. Yeni arkadaşlar edindi. Kafede herkes onu sevdi. İki ay sonra Sofi’yi kendisi aradı.
— Anne… Teşekkür ederim. Bu, hayatımdaki en kötü ve en iyi hediye idi.
Yılbaşında birlikte masa etrafında oturdular. Karla annesine bir kart verdi. İçinde el yazısıyla şunlar yazıyordu:
«Bana bir ev vermedin. Bana bir destek verdin. Bunu istememiştim. Ama gerçekten buna ihtiyacım varmış».
Peki ya siz, çocuğunuz istediği zaman ona her şeyi vermeye cesaret eder miydiniz, hatta buna gücünüz yetse bile? Yoksa aşk, sonsuz bir taviz mi?